Yıllardır az çok bir şeyler okumaya gayret eden birisiyim.
Öncelikle hayranı olduğum bir kaç yazardan sonra neler okuduğumdan bahsetmek ve
tanıtmak istiyorum. Lise 2. sınıftayken Edebiyat Öğretmenim Bilge Yüksel'i
sevmemin de katkısı olacak ki edebiyata merak saldım. Tasavvufi bir eğitim alma
çalışmamda beni divan edebiyatı şairi Fuzuli'ye yakınlaştırdı. Bu sevgimden
haberdar olan hocam Fuzuli'den ikilikler yazar derste getirip bana verirdi.
Dünya görüşümüz zıt olsa da kendisini çok sevmişimdir. İdealist bir öğretmen
olması tüm sınıfa onu sevdirmiştir. Öyle bir sevgi ki ağlayarak gidip 'Hocam,
kopya çektim kendime bi saygısızlık yaptım ama size yapmamalıydım. Önümdeki
arkadaştan baktım bir kaç soruyu, isterseniz sıfır verin razıyım.' diyebilecek
kadar sevdirmiştir, bu şahsiyet kendini. Öyle ki beni yakından tanıyan
arkadaşlarımın hepsi Fuzuli'yle ilgili hayallerimi bilirler. Evet, şu cennette
tuba ağacının altında oturup birbirimize kaside okuyacağımız hayalini. Yani
inş. cennete girersem orada görmek istediklerim listesinde fuzuli ilk beşte.
Aslında okuma aşkım orta son
sınıfta şu gençlik dizisi yazarı İpek Ongun'un serisini okumakla geçti. O
zamanlar gençlik başımda duman ergen hülyalarıyla bir nefeste okuduğum
kitaplara şu an dönüp baktığımda zaman kaybı diyorum. Cahillik işte batı
hayatını empoze eden bir yaşam tarzı, hoş denemedim değil dediklerini yazarın
ama her denemem başarısızlıkla ya da annemin kurallarıyla karşılaştı. Olsun
yine de okumayı sevdirdi. Sonrasında İslamiyete dönüşümle birlikte Halit Ertuğrul'un
kitaplarına sardım. Bekliyorum artık 'Meryem' adlı bir kitapta çıkarır diye ama
çıkarmadı galiba yıllardır kendisini takip etmiyorum. Ama ağlayarak namaza
başlamama onun 'Düzceli Mehmet' adlı kitabı vesile olmuştur. Sonrasında Huzur
Sokağı Şule Yüksel Şenler oradaki Hilal adlı küçük kızın ve annesinin savaşı
bana ' Ben Müslümanmıyım!' sorusu sormama neden oldu ve kitap bittiğinde
altımda blujeans, sandalet ve evde bulduğum en uzun gömleğimle tesettüre
girdim. Şükürler olsun o kitabı bana okumam için verdiren Rabbime.
Sonra lisede kardeşlerim oldu, şu
an Türkiye dışında ikamet etse de bende yeri ayrı olan bir kardeşim oldu
hayatıma anlam kattı. Sonra başka kardeşler uzakta olsakta hep birbirimizi
sevdiğimizi hissettiğimiz her insana nasip olmayacak türden. Birinin adı Zeliş,
birinin adı Aygül, birisi can kardeş tülin ve adını sayamayacağım nice kardeş.
Rabbim onların sevgisini benden almasın. Sonra hayatıma çok kardeşler girdi ama
kimse onlar kadar sevilmedi.
Okuma öyle bir hal almıştı ki
gözlük sahibi olmuştum. Ne güzel günlerdi. Hala okuyor muyum? Eskiye bakarak
hayır. Ama bir İskender Pala, Ahmet Lütfi Kazancı'nın Özlenen Şafak Serisi,
İmam Gazali Gençlik Risaleleri, Yavuz Bülent Bakiler... ve niceleri.
Şimdi ne mi okuyorum. Semerkand
Dergisi iyi ki üye olmuşumda ayda bir bak dergin diye elime tutuşturuyolar
bende yolda hastanede bazen evde bi resimlerine bakayım diye karıştırıyorum.
Halbu ki her eve bir molla hizmeti sunan bu dergi hakkıyla okunsa belki evliya
olmam ama yazılanları idrak eder yaşarsam veli bir kul olabilirim. Semerkand
dergisinden önce yine Semerkand'a bağlı Ailem adlı dergiye abone olmuştum ama
bana hep okuduğum kitaplardan derleme geldi bi de o zamanlar çocuk felan yoktu
genç, çıtır bir hatundum ne olur benim çocukla işim dedim dergimi değiştirdim
ama gelin görün ki bi bebeye ( Bebe Anadolu'da çocuk anlamına gelir.) çişini
öğretemedim.
Derim ki; benim gibi hızlı başlayıp
yarı yolda solmayın. Okuyun özelliklerde ' Tenbih-ül Gafilün, Bostanül Arifun' adlı kitabı. Önceden
Bedir Yayınevinden çıkan bu kitabı Semerkand Yayınları da bastı. Duyrulur.