30 Ağustos 2012

Cehenneme Davetiye Çıkaran Şarkılar


Şarkılardan bahsetmeyi uzun zamandır tasarlıyordum ki bence benim yazacağımdan daha güzel açıklamalarla yazılmış bir yazıya rast geldim. Okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.Şarkı sözlerindeki cehennem davetiyesi…

- Madem unutacaktın beni neden yarattın!

- Kader sen bize eşit davranmadın!

- Ben kulun değilim gücenme tanrım!

- Kul günahkârsa tanrı ne yapsın!

- Bir tanrıya taptım bir sana taptım!

- Secde ettim aşka taparcasına!

- Kapansın camiler, açılsın meyhaneler!

- Dertlerin kalkınca şaha bir sitem yolla Allah'a!

- Bana kaderimin bir oyunu mu bu?

- Kitabına uydur gel uysa da uymasa da!


Yazarken bile Yaratıcım'a karşı kusur işlemekten çekindiğim şarkı sözleri...

Bazı zamanların en çok dinlenen, duygulara tercüman olduğu söylenen şarkılar.

İnsana her türlü nimeti veren Cenah-ı Hakk'a karşı aciz bir insanın bu sözleri ağzına dolayıp ''içten bir şekilde'' söylemesi hayretler verici bir durum! Eşref-i Mahlukat olan insanın Allah'a karşı isyan bildiren bu sözleri şarkı diliyle kullanması ''Allah'a karşı isyan olmuyor'' gibi  bir izlenim oluşturdu ve bu yüzden Müslüman olan insanlar bu şarkıları rahatça, sanki bir arıza yokmuş gibi yazıp rahatça dinleyebiliyor.

Ama elbette öyle değil. Bu şarkıları dinleyen insan şarkının içindeki sözleri nasıl benimseyip, ''aklını kullanarak'' kabul ediyorsa aynen bunun gibi isyan bildiren sözleride kendi dilinden çıkmış gibi Allah'a iletiyor. Bu da muhakkak ki o insanın imanını korkunç derecede zayıflatıp, Allah ile arasında olan iman bağına zarar veriyordur.

Allah'u Teala kullarına kendisine karşı isyan edilmemesi konusunda Kur'an-ı Kerim'de şu ayetlerle mesaj yollamaktadır;

''Kim Allah'a ve Peygamberine İSYAN eder, KOYDUĞU SINIRLARI AŞARSA, Allah'da onu ebedi kalacağı cahennem atesine atar.''  Nisa Suresi 14. Bir diğer surede ise şöyle geçiyor isyan konusu; '' Her kim Allah'a ve Resulüne ASİ olursa açık bir SAPIKLIK etmiş olur'' Ahzap Suresi 46

Aklını kullanıp bilinçli düşünebilen her insan anlayacaktır ki, bahsini ettiğimiz şarkılarda geçen ifadeler elbette Allah’a, Allah’ın kuluna dünya hayatında önünü sunduğu sınava isyandan başka bir şey değildir. Ve Allah’da Yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’de Kendisine yapılan bu isyanın karşılığının ne olacağını açıkça belirtmiştir.

Halık-ı Kainat insanı taş, toprak yada hayvan ve bitki olarak değilde insan olarak yaratılma nimetini sunmuş, insanlar içindede Müslüman olmakla şereflendirmiş kendisine binlerce güzel nimetler vermişken o insanın ‘’Ben kulun değilim, gücenme tanrım.!’’ şeklindeki bir ifadeyi Yüca Yaratıcısı olan Allah’a karşı kullanması ne kadar akıldan ve mantıktan uzak bir durum! Kul bu sözleriyle MÜTHİŞ BİR CESARETLE kendisinin artık Allah’a kul olma nimetinden vazgeçtiğini AŞKLA ifade ediyor.

‘’Madem unutacaktın beni neden yarattın!’’ bu da en çok dinlenen arabesk şarkılarının arasında yer olan isyan dolu diğer bir söz. Madem unutacaktın beni neden yarattın!  Canab-ı Hakk hiçbir kulunu bir an olsun unutmaz.
‘’Senin Rabbin seni unutmuş değildir.’’ Meryem suresi 64

Kul eğer hayatta ise ve nefes alıp verebiliyorsa Yaratıcısı onu unutmamış demektir. Allah’ın kulunu unuttuğu an, onun yok olduğu andır. Bu da hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği için Allah’ın kulunu unutması kuluna, madem unutacaktın… gibi bir söz söyletmesine sebeb olması imkansızdır. Allah kulu ile sadece dünyada değil dünya hayatından sonrada an ve an alakadardır.

‘’Bir tanrıya taptım, bir sana taptım.’’ Allah bizlerden sadece Kendisine tapmamızı isterken, Kendisi tarafından bize verilen sevme ve aşk gibi duygularını fani bir varlık için aşırı ölçüde kullanıp, ona ‘’sana taptım’’ sözlerini kullanacak dereceye getirmek ne büyük bir yanlış!  Allah kulunun bu durumunu nasıl karşılıyordur!

“ Deki, Ben Rabbime isyan edersem gerçekten, büyük bir günün (kıyamet gününün) azabından korkarım.’’
   En'am Suresi 15

İçinde Yaratıcımız olan Allah’a karşı isyan olan şarkılar bitmek bilmiyor… Bir diğer şarkıda ‘’Kul günahkarsa tanrı ne yapsın.’’ Kul günah işler ve ondan sonra inancı sağlam ve imanı varsa Allah’a tövbe eder ve Allah kulunun tövbesine karşılık verir. Kul günahkarsa tanrı ne yapsın şeklinde bir ifadeyi kullanan insan Allah’ın bağışlama sıfatı yok etmiş olur! Kur’an-ı Kerim’de Allah bağışlanma konusunda kullarına şöyle buyurmaktadır;

‘’Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.’’ Nuh Suresi 10

Bu şarkılar ile Müslüman olan insanları Allah’a isyan eden, tabiri caizse O’na kafa tutan insanlar haline getiriliyor, ahiret sınavında onlara en çok lazım şey olan imanları zedelenip yıkılıyor.

En acı durumda Müslüman olan insanlar Allah’a karşı yaptıkları bu isyanın farkında bile olamıyorlar…

Kendini bu tür şarkıları şarkının içine katarak dinleyen insan bu şarkılardan biraz uzaklaşıp hakiki Müslüman bilinciyle baktığında kendisinin dünyada ki en büyük yanlışı yaptığını Yaratıcısına isyan ettiğini net bir şekilde görecektir. Dünyada akıl ve mantıktan en uzak şey nedir? Diye sorulsa buna verilecek cevapların başında gelir aciz bir kulun Yüce ve Ululuk sahibi Yaratıcısına isyan etmesi...

İblisin Cennetten kovulup Cehenneme atılmasına da Yaratıcısı olan Allah’a asi olup isyan etmesi sebep olmuştu…

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri şarkı ve müzik konusunda Risale-i Nurda şöyle bahsetmektedir ;

‘’Hatta kulaktaki zar, nur-u iman ile ışıklandığı zaman, kainattan gelen manevi nidaları (sesleri) işitir. Lisan-ı hal (hal diliyle) ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder (anlar). Hatta o nur-u iman sayesinde rüzgarların terennümatını (seslerini) , bulutların naralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını (güzel seslerini)  ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her neviden Rabbani kelamları ve ulvi tesbihatı işitir.

Sanki kainat, İlahi bir musiki dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla (sesle) kalblere hüzünleri ve Rabbani aşkları intiba ettirmekle (tesir ettirmekle) kalbleri, ruhları, nurani alemlere götürür, pek garip misali levhaları göstermekle o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder (ulaştırır). Fakat o kulak, küfürle tıkandığı zaman, o leziz, manevi, yüksek savtlardan (seslerden) mahrum kalır.

Evet, ulvi hüzünleri, Rabbani aşkları iras eden (veren) sesler helaldir. Yetimane hüzünleri, nefsani şehevatı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.’’

Gençler bu zamanda günümüzün olumsuz, sosyal etkenlerinin de etkisiyle ufak bir sevgiye tutulduğu zaman kendini aşık zannedip derbeder eder, o anda kendi hislerine yakın zannettiği bu tür şarkıları dinler ve aklını devreden çıkararak kalbi ile o sözlere eşlik eder… Ve ne yazık ki eşlik ederkende Yaratıcısına ne gibi büyük bir isyanda bulunduğundan bihaberdir.

Rabbim bizleri bu gibi isyan bildiren, Kendisinden uzaklaştıran, Şeytana yakınlaştıran müziklerden ve şarkılardan uzak tutup, kalplerimizi, kulaklarımızı Kendisine davet eden müziklerle şenlendirsin!


Hatalar, kusurlar bize güzellikler O'na (C.C) aittir.
Vesselam


Kaynak : Risale Ajans

29 Ağustos 2012

Gel Ey Çarem...

Ey günahkarların sığınağı sana sığınmaya geldim.
Çok kabahatler işledim.
Sana yalvarmaya geldim.
Karanlık yerlere saptım,
Bataklıklara saplandım.
Doğru yolu aydınlatan ışık kaynağına geldim.
Çıkacak bir canım kaldı.
Ey bütün canların canı,
uygun olur mu söylemek
Canımı fedaya geldim.
Cömertlerin kapısına bir şey götürmek hatadır,
Basmakla şereflendirdiğin toprağı öpmeye geldim.
     
                                                              Grup Vuslat 
Dip Not: Tülin'ime itafen.

Aşk Neydi!



Bir uyanıştı,
Farketmek yağmur damlasının sesini.
Bir bebeğin annesine gülümsemesi,
Anne için bir tebessümdü imkansızlıkları başarma hissi veren.
Bir sevgiliydi gözyaşı döken türkülerde,
Bir anneydi evladını askere gönderen.
Aslında tek şeydi insanların yapmak istediği,
Anlatmak istediği tek şey;
Yaşadıklarını anlatmak başka duygulara, hislere, aşklara...
Aşk her gönülde aşktı.
Acılı bir türküydü.
Mevlana için aşk; neyin sesiydi.
Yunus için Taptuk Emre'nin asasıydı Aşk.
Ferhat için aşk dağlarda gezmekteydi.
Orhan Veli için suya değen bir kadının ayak sesiydi.
Ve,
Tüm türkülerde, şiirlerde, kitaplarda aşk anlatılmaktaydı.
Tüm kitaplar aşkı anlatmak için gönderilmişti semadan.
Ve
Tüm kitaplar tek bir kitabı anlatmak için yazılmıştı.
                                                                          M.E.A
                                                                       Aralık 2006
                                                                             Trakya

27 Ağustos 2012

Meleklerin Varlığı




Sınırlarını bilmediğimiz ya da bilemediğimiz muhteşem bir âlemde yaşıyoruz. Üzerinde doğup büyüdüğümüz ve hayatımızı devam ettirdiğimiz dünyamız, güneş sistemine bağlı gezegenlerden yalnızca bir tanesi ve uzmanlarına göre bu güneş sistemlerinden binlerce mevcut. Fakat bu dünyayı diğer gezegenlerden ayıran bir nokta var bu dünyada hayat olgusunun oluşması ( tabii ki bu diğer gezegenlerde hayat olmadığını göstermez) bir şeyi görmemek o şeyin olmadığı anlamına gelmez. Maddi olmayan varlıklara da bu açıdan bakmak gerekir; insan görmüyor diye aklım yok,  zekâm yok, ruhum yok… Diyebilir mi? Sevgi ve nefret duygularım yok diyebilir mi? bu gün bu göremediğimiz fakat varlığına inandığımız varlıklar üzerine biraz konuşalım. Bu manevi varlıklardan üzerinde ilk konuşmamız gerekenlerden bir tanesi Meleklerdir
Melekler gözle görülmeyen, nurdan yaratılmış manevi varlıklardır. Dört büyük melek olarak adlandırılan Cebrail(as), Azrail(as), Mikail(as) ve İsrafil (as) gibi büyük meleklerin olması meleklerin varlığına iman etmenin sebeplerindendir. Meleklerin varlığına diğer delillerden birkaçı ise;
·       Meleklerin varlığından, tüm semavi kitapların bahsetmesi¹
·       Cenab-ı hakkın tüm kainatı canlılarla doldurmuş olması
Cenabı hakkın bu dünyayı mükemmel bir şekilde bizi hayrette bırakacak
 Derecede sonsuz bir ilimle yaratmış bizden de bu ilmi tanımamızı istiyor fakat bu kâinat sadece dünyadan ibaret değil koca koca gezegenler, galaksiler boşuna yaratılmamıştır. Yedi katlı sema olarak tabir edilen yerlerde Cenabı-ı hakkı tanıyıp ibadet edecek kullar Melek meleklerin varlığının delillerinden yalnızca biridir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi melekler nurdan Allah’ın emirlerini uygulamak üzere yaratılmış varlıklardır. Melekleri insanlardan ayıran özellik ise cüz-i iradelerinin olmamasıdır.” Fakat bu iradelerinin olmadığı anlamına gelmez iradeleri vardır fakat şeytan tarafından musallat olunmadıkları için bu iradelerini insan gibi kötü yönde kullanamazlar.” ² melaikelerin diğer özelliklerine genel olarak bakacak olursak
·       Nurdan yaratılmış varlıklardır
·       Günah işlemekten korunmuşlardır
·       Son derece güçlü ve kuvvetlidirler ve hızlı hareket ederler
·       Allahın emir ve izniyle çeşitli şekillere girebilirler
·       Normal şartlarda gözle görünmezler peygamberler onları asli suretleri ve büründükleri biçimde görebilirler
·       İlahi kanunların icrasıyla görevlidirler 


kısaca meleklerin varlığına dair değinmeye çalıştık cenabı hakkın  hata ve kusurlarımızı affetmesi niyet ve arzusuyla...






² Said Nursi sözler-24.Söz -s.318
 kelam terimleri sözlüğü, islam yayınları

Geçmiş Bayram Temizliği


Yoğun bir bayram programından sonra insanın evinde olması çok güzel. Ne demişler tebdili mekanda ferahlık varmış. Ama bu ferahlık çok da uzun sürmüyor oğlum bile ilk beş gün odasını yatağını aradı kuzum sonunda Ankara havasına dayanamadı hasta oldu yeşil yeşil mümüklerle dolaşıyor evde öyle bir fabrika ki burun (Rabbim ne güzel yaratmış) habire üretiyor hiç eksik olmuyor. Son beş gündür dur durak bilmeden silmemize rağmen bitiremedik. Neyse Rabbimin işinden sual olunmaz.

            Sonuç o ki her temiz bayan bayram öncesi yaparken temizliklerini ben bayram sonrası yaparak ne kadar ters bir insan olduğumu bir kez daha göstermiş bulunuyorum. Nerden mi anladım salonun camını silerken mahallenin oturaklı teyzeleri (oturaklı derken gerçekten oturaklarını alıp bakkal önünde oturuyorlar bazen hiç bir işlerinin olmadığını ve hep orada nöbet tuttuklarını düşünüyorum sivil polis bile olabilirler :)) cümlenin başına dönelim mahallenin oturaklı teyzeleri camı silerken uzun uzun süzdüler oğullarına mı alacaklar diyecem ama evliyim bir oğlum var demek ki ne pis hatun bayram geçti daha yeni temizliğe başlamış hım dediklerini duyar gibiyim.

Neyse ki on beş günlük tatilin sonunda cam, kapı, derken tatilin rehavetini üzerimden atmış bulunuyorum. Öyle bir anlattım ki tatile Kuşadası’na gittim sanmayın annem ve kayınvalidem arasında mekik dokudum. Anladınız siz :).E benim temizliğim o kadar olur yarısında Amine kardeş geldi kardeş kardeş oturduk oturuken boş durmadık Ramazanda verilen 400 gr yağı fazlasıyla almak için pek çaba göstermedim ama aldım. Hadi hayırlısı önümüzdeki Ramazanlarda zayıflamak ümidiyle... Hoşçakalın efendim.

11 Ağustos 2012

Özledik Sevgili Çok Özledik


                           Bu ilahiyi ne zaman dinlesem Saadet Asrına bir pencere açılır, Rabbim bu açılan pencereden giren ahir zamanda saadet asrının ruhuyla yaşanlardan etsin. Özledik seni sevgili.

Baba Evi, Ana Kucağı

            Ve yıllar geçerken bir gün yolunuz baba evine uzanır. Artık yıllar geçmiş siz o eski toy, aklı bir karış hizmette olan genç kız değilsinizdir. Odası yatağı aynıdır ama artık odanın sahibi o değildir. Artık o genç kız büyümüş anne olmuştur. Sorumlulukları vardır hayata karşı ama aklı bir karış hizmette halinde bir kaç derecelik düşüşle devam etmeye çalışmaktadır. 

             Ana kucağı candır. Başka hiç bir yar bu misk kokulu yar gibi olmamıştır. Ve hiç bir yar bu yar gibi sana bir şey olduğunda onun kadar kahrolmamış, onun kadar içten dualarla haykırmamıştır Rabbine. Ve bir torunla  da gelinse baba ocağına öncelikle torunla ilgilenilse de sen o evin her zaman biricik kızı tek prensesisindir. Çünkü her evlat anne ve babası için cennet nimetidir. Tabi eğer evlat hayırlıysa, salihse insan Rabbinden daha ne isteye bilir. ( Allah'ın rizası ve cennetini, cemalullahını, bu liste uzayacak kısa keselim) Rabbim herkese o mis kokulu yarın rızasını kazanmayı nasip etsin. 

Anneme itafımdır.

07 Ağustos 2012

Unutulmaya Yüz Tutmuş Sünnet : İTİKAF


Lisede tam mahiyetini bilmesek de yazları itikafa girer az çok ibadet etmeye çalışırdık birkaç arkadaş. Malumunuz şu an Ramazan ve Ramazan itikafına Peygamberimiz(s.a.v) çok önem verirmiş. Bende eksikliklerimi görmek ve uzun soluklu bir araştırma yapmak istedim. Gerçekten benim için faydalı olan bu yazıyı paylaşıyorum. Rabbim unutulmaya yüz tutmuş bir çok müslümanın adından bile haberdar olmadığı itikafa girmeyi ve hakkını verebilmeyi nasip etsin. Amin

İtikafa girmenin mükafatı nedir? İtikfın kazandırdıkları nelerdir?

Asrımız insanı, birçok sebeplerle maneviyattan oldukça uzaklaş durumdadır. İş hayatının yoğunluğu, sosyal çevre ve teknolojinin hızlı ilerleyişi kişileri maddeye ve dünyaya esir etmektedir.  Bu sebeple gıdasız kalan ruhlarda, aşırı mutsuzluk, depresyon ve bunalım gibi birçok psikolojik hastalıklar ortaya çıkmaktadır

Halbuki midenin devamlı olarak yiyeceğe ihtiyacı olduğu gibi, kalp ve ruhunda manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Üstelik bir kere değil, her gün, her vakit ibadetle ve ilimle o gıdanın alınması gerekmektedir. İşte itikaf ibadeti, bizleri bu manevi ziyafete davet edip, akıl, kalp ve ruhumuzu doyurmaya teşvik etmektedir. Ve bu ibadete her zamankinden daha ziyade ihtiyaç vardır.

Bu manevi ziyafet, ruhî temizlenme, ilahî tedavi olan itikafın Ramazan’ın son on gününde yapılması müekked sünnet, çok faziletli olması ile birlikte sadece o vakitlere hasredilmemeli ve fırsat buldukça ifa edilmelidir. Malumdur ki; itikafa kısa bir süre için de girilebilir. Dolayısıyla itikafa girebilmek için küçük vakitler de yeterli olacaktır.

Allah (cc) rızası için itikafa giren cehennemden uzaklaşır

İtikaf, Cenab-ı Hakka yaklaşmak, nefisten, insanlardan ve dünyadan uzaklaşmaktır. Allah-ü Teala’ya yönelip, manevi yaraları tedavi etmek, kendini dinlemek ve hayata geliş gayesini tefekkür etmektir. Bu sebeple, kişiyi cehennemden uzaklaştırmaya vesile olur.

Allah rızası için bir gün itikaf, insanı cehennemden çok uzaklaştırır.

İtikafa giren kişiyle cehennem arasında üç hendek açılır

Kişinin ihtiyacı anında bir kardeşinin yanında olması, yirmi yıl itikaf etmesinden daha üstündür. Her kim de Yüce Allah’ın rızası için bir gün itikaf ederse, Yüce Allah onunla Cehennem arasında üç hendek açar ki her bir hendeğin diğerinden uzaklığı Doğu ile Batı arasındaki uzaklık kadardır.”

İtikafa giren kişinin günahları hapsedilir

İtikafı ihya etmek geçmiş ve gelecek günahlara kefarettir.

İtikafa giren kişi hakkında, bu kimse günahları hapsedip, sevapların tümünü yapan kimse gibi, kendisine sevapları işlenir.”

İtikafta olan günahlardan uzaklaşmış olur.

Ahir zamanda günahlar sel gibi insanların üzerlerine yağmaktadır. İman zayıflığı ve itikat eksikliği toplum hayatında derin yaralar açıyor. Yalan, gıybet, zina ve hırsızlık gibi nice günahların, rahatlıkla işlenir hale gelmesi, pek çok yıkımlara sebep olmaktadır.

Böyle bir asırda, günahlardan azamî derecede kaçmak, insanlarla olan diyaloglarımızı gerektiği kadar yapmak son derece önemlidir. Bununla birlikte manevi anlamda, kendimizi yenilemek, ilim ve ibadetle meşgul olup imanlarımızı takviye etmek en mühim bir vazifemizdir. İşte bu güzel hale vesile olacak itikaf ibadeti de yukarıda sayılan amaçları hedef almaktadır. İnsanlardan ve günahlardan uzaklaşıp, manevi bir temizlik ve dinlenme gibidir. Bu sebeple itikaf hususen ahir zaman insanı için çok önemli ve gerekli bir ibadettir.

“İtikafta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi sevaba kavuşur.”

İtikafa girmek iki hac sevabı kazandırır

“Ramazanda on gün itikaf eden, 2 defa (nafile) hac yapmış gibi sevap kazanır.”

İtikaf kişiyi Allah katındaki mertebesini yükseltir

“Miraç gecesi, beşinci göğe geldiğimde, Osman’ın suretini gördüm. Bu mertebeye ne ile eriştin dedim. Mescidde itikaf etmekle dedi.”

İtikafa giren köle azad etmiş gibi olur.

“Bir devenin iki sağımı kadar itikaf eden, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır.”

İtikaf insanı Cenab-ı Hakk’a (cc) yakınlaştırır

Bazen insan, geçim telaşına düşmüş olmanın getirdiği gayele­rin içerisinde Allah’tan uzaklaştığını hisseder. Bu durumda ibadet için inşa edilmiş bir mescide kapanıp dünya işlerinden bir süre el etek çekmesi oldukça faydalı olur.

Bunu devamlı olarak yapmasına imkan yoktur. Ancak, bir şey tümden elde edilemiyor diye hepten de bırakılmaz. Dolayısıyla böyle bir insan, fırsatlar kollar ve haline uy­gun düşecek ölçüde itikafa çekilir.

Bu durumdaki insanları, Muhbir-i sadıkın (peygamber) sözüne kulak veren ve kalbi şahadetiyle onu tasdik edip, dediklerine uyan kimseler takip eder.

İtikafa giren bir kişi nefsi kötülüklerinden uzaklaşır

Müslümanın, kötülüğü emreden nefsini, mubah şeylerin bazısından alıkoyacak bir ibadetle meşgul etmesi gerekir. Böylece nefis, ibadete alışır. İtikaf sayesinde ibadet için vakit bulur ve çirkin şeylerden uzaklaşır. Çünkü nefis, kötülüğü emreder.

İtikaf emrinin hikmeti nefsi kötülüklerden uzaklaştırmaktır

Dünyaya dalmak, nefsi daha da azdırır. Tenha yerlerde itikafa girip nefsi haramlardan kaçınmaya alıştırmakta, nefsi bu kötülüklerden me­n etmekte itikaftan daha uygun bir şey yoktur. İtikaf bu yüzden teşri kılınmıştır (emredilmiştir).

Kişi itikaf yoluyla dilini korumayı öğrenir

Dilin afetleri pek çoktur. Öyle ki dil çok sefer insanı büyük günahlara dahi götürebilir. Gıybet, yalan, iftira gibi çirkin günahlar dil, nimetinin doğru kullanılmaması ve terbiye edilmemesi sebebiyledir. İşte itikaf kişiye bu terbiyeyi yaptıracak çok önemli bir ibadettir.

İnsan oruç tutabilir ama dilini korumayı ancak itikaf yoluyla öğrenebilir.
Kişi Kadir Gecesini idrak etmeyi itikafa girerek öğrenir

İnsan, zaman olur Kadir gecesini idrak etmeyi ve meleklerle temas kurmayı arzular. Bu amacına ulaşabilmesi için ise mutlaka itikafa girmesi gerekir.

İtikaf Cenab-ı Hak’tan (cc) mağfiret dilemeğe vesile olur

Halisane itikafa girerek Allah’a (cc) yönelmek, boş vakitleri ibadete hazır etmek amacıyla, Allah’ın (cc) kapısında mağfiret oluncaya kadar ibadet etmektir.

Cenab-ı Hakk’ın (cc) sevdiği ibadetlerden birisi de itikaftır

“Allah’ın en çok sevdiği mekanlar mescitlerdir, en çok nefret ettiği mekanlar ise çarşılardır.” Burada Allah’ın sevmesinden murad, Kur’ân okunması, Allah’ın (cc) zikredilmesi, itikafa girilme­si, namaz kılınması gibi orada yapılan ibadetlerin sevilmesidir.

İtikafa giren kişi günahlarından arınır ve her iyiliği işlemiş gibi sevap kazanır

“İtikafa giren kişi, günahları hapsedip, sevapların tümünü elde eden kişi gibi, kendi­sinsevaplar kazandıran kişidir.”

İtikaf ta olan günahlardan uzaklaşmış olur.

“İtikafta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi sevaba kavuşur.”

İtikafta geçirilecek süre ne kadar olmalıdır?

İtikafta halisane olarak Allah’a yönelmek, boş vakitleri ibadete hazır etmek amacıyla, Cenab-ı Hakk’ın kapısında mağfiret oluncaya kadar ibadet etmektir. İtikafın süresi, İmam Yusuf’a göre bir gündür. İmam Muhammed’e göre bir saattir. Malikilere göre itikafın en az süresi bir gün bir gecedir. Şafiilere göre ise “Sübhanellah” diyecek kadar bir zamandan, daha fazla durmaktır. Hanbelilere göre en az süre bir an durmaktır.

İtikaf ibadeti sadece Ramazan ayına mahsus bir ibadet değildir. Her zaman yapılabilir. Mesela; Kur’an okurken, ilim öğrenirken, nafile ibadet yaparken itikafa niyet edilebilir. Böylelikle itikaf ibadeti her zaman ihya edilmiş olur. İtikaf Ramazan’ın son on gününde yapılması daha makbuldür. Çünkü kadir gecesi son on günde ve Peygamberimiz’in (asm) sünnetidir.

İtikafın en az müddeti bir gün, en fazla müddeti on gündür.

İmam-ı Ebu Yusuf’a (ra) göre:

“Bir itikafın en az müddeti; bir gündür.” İmam Muhammet’e (ra) göre:

“Bir saattir. Bir saat, fıkıh alimlerine göre, zamanın belirsiz olan az veya çok bir parçası demektir. Yoksa bir günün yirmi dörtte biri demek değildir.

Kadınlar cami ve mescitlerde itikafa girebilirler mi? Hanımların evlerinde itikafa girmeleri caiz midir?

Hanefi mezhebine göre hanımların evlerinde itikafa girmeleri daha evladır

Hanefî mezhebine göre hanımlar evlerinde mescit olarak belirledikleri bir odada itikafa girmeleri caiz olmakla birlikte daha da evladır.

Hanımlar mescitte de itikafa girebilirler

İtikafa mescitlerde girilebilir. Peygamberimiz (asm) ve hanımları da, mescitte itikafa girmiştir. Hanımların evlerinde mescit olarak belirledikleri yerlerde itikafa girmeleri caiz değildir.

Hanımlar, mescitlerde itikafa girdikleri zaman bulundukları yeri bir örtüyle kapatmalıdırlar

Peygamberimiz’in (asm) hanımları, mescitte itikafa girdiklerinde, onlara mescidin içerisinde birer çadır kurulması emredilmişti. Nitekim mescitte erkekler de bulunmaktadır. Erkeklerin ve hanımların birbirlerini görmemeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Mescitte, erkeklerin namaz kılmadığı, kadınlara özel bölümlerde hanımların itikâfa girmeleri, erkek saflarının bölünmemesi ve zorluk oluşmaması açısından çok daha uygundur.

Hanımların girdiği mescit cemaatle namaz kılınması şart değildir

Hanımların itikâfa girdikleri mescitlerde, cemaatle namaz kılınıyor olması şart değildir. Çünkü cemaatle namaz, hanımlara vacip değildir.

İtikafın Kur’ân ve sünnetteki yeri nedir?


Müslüman’ın Ramazan ayının son gününde itikafa girmesi, sünnet-i müekkede (devamlı yapıp, bazen terk etmiş olduğu sünnetler) olarak kabul edilmiştir.

İtikaf Kur’ân-ı Kerimde mealen şu ayetlerde geçmektedir

İtikâfın meşrutiyeti Kur’ân ve sünnetle sabittir. Orucu tarif ettiği ayetin sonunda Allah-ü Teala şöyle buyurmaktadır:

“…Fakat siz mescidlerde itikafta bulunan kimseler olduğunuzda, onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın!”

O vakit Kabe’yi de insanlar için bir sevap (kazanma) yeri ve emniyetli bir mahal kıldık. Öyle ise (siz de) İbrahim’in makamından bir namazgah edinin. İbrahim ve İsmail’e de:

“Tavaf edenler, itikafta olanlar, rüku (ve) secde edenler (namaz kılanlar) için beytimi temiz tutun!” diye emrettik.

İtikafın sünnetteki yeri ise şöyledir;

Peygamber Efendimiz’in (asm) özellikle Ramazan içinde ve Ramazan’ın son on gününde itikaf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır.

Peygamber Efendimiz (asm) her Ramazan itikafa girerdi

“Resulullah (asm) her Ramazan’da itikafa girerdi. Akşam namazını kılar kılmaz itikaf mahalline gelirdi.”

Peygamberimiz (asm) Ramazan’ın son on gününde itikafa girerdi

Hz. Aişe (ra) anlatıyor:

“Resulullah (asm) vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikafa girer ve derdi ki:

“Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.”

“Resulullah’tan (asm) sonra, zevceleri de itikafa girdiler.”

Kaynak; www.itikafnedir.com

06 Ağustos 2012

AŞK





Aşk, Mecnun gibi çöle düşmek
Leyla'yı reddetmektir.
Aşk, yaradılanı değil,
Yaradanı sevmektir.
                             M.E.A

Oğul Çıldırtan İftar Davetleri


 Ne demek şimdi diyeceksiniz oğul çıldırtan. Aynen öyle efendim benim evime ne zaman misafir gelecek olsa oğlumu şeytan baştan çıkarıyor. Sonunda bir çıngar çıkıyor evde dayağı yiyor rahatlıyor. Dayak cennetten çıkma mı? Evet kesinlikle evet ha sonunda ne oluyor benim ciğerim acıyor ama olan oluyor. Zaten oruç ağız bin bir emekle hazırlanmış sofrayı deviren çocuğa ne yapılır sizce.

 A) Aferin oğlum senden daha iyi kurgulanmış yaramazlıklar bekliyorum denir.
 B) Allah cezanı vermesin bıktım senden deyip poposuna şaplak atılır.
 C) Hem babasına hem oğluna olayın şiddetiyle bağrılır ve iftardan gelecek sevaplar baba ve oğula eşit miktarda dağıtılır iftarı hazırlayana sevap yerine yorgunluk kalır. 
D) Allah ne verdiyse o an için yapılır.

Ben tek seçenek seçemeyip hepsinden ortaya karışık yapan annelerdenim. Mutlumuyum? Hayır, ama elimde değil. En basitinden bu sabah oğlumun yaptığı muzurluğu anlatayım. Sen git benim sürmemi al. (Ki bu sürme şu en kalın olan kalem şeklindeki göze bile sürülünce 3 gün çıkmayanlardan.) Tüm kapı, bulaşık makinesi, vantilatör, kitaplıktaki kitaplarda nasibini alanlardan, eli yüzü bacakları onları saymıyorum boyanmadık sehba, vitrin cam kalmamış. EVET duyuyorum bunları yaparken sen ne yapıyordun. Çocuğun yanında kanepede uyukluyordum. Annemin sözleri kulağımda yankılanıyor suç sende tabi yapacak. Ama öle olmuyor hatta Salih'e kızınca benimde küçükken annemin kırmızı rujuyla evin birçok yerini boyadığım aklıma geldi yani sobanın üstündeki ıbrık bile kırmızı olmuştu. Ne yapsın çocuk anasına çekmiş ama keşke çekmeseydi. O kadar dua ettim babasına çeksin diye tipi babası içi anası. Sonuç biraz kavga ağlama, banyo sefasından sonra öpüştük barıştık. Kıyamıyom da sıpaya ama böyle haşerelik yapınca da bir kaç eline vurmuyorum değil. Siz siz olun bana çekmeyin. Ve ne olur dua edin şu çocuğu aklıselim bir şekilde yetiştireyim. Tüm çocuk sahibi anne babalara Rabbimden sabır diliyorum.

05 Ağustos 2012

Avuç İçindeki Dünya





Her insan özeldir; evet gerçekten de öyle, her insan özel eskilerin bir sözü vardır   “nev-i şahsına münhasır” gerçekten de öyledir biraz emek, biraz çaba sarf edersek bunun gerçektende böyle olduğunu anlayabiliriz. Her insan özel bir yapıda özel şifreler aracılığı ile yüce yaratıcı tarafından birbirine benzemeyen fakat birbirinin aynı diye tabir edebileceğim tarzda yaratılmıştır. Bu meseleyi tam anlayabilmek için az da olsa biyoloji bilgisine ihtiyacımız vardır. Basit olarak değinmek gerekirse; insanın hangi uzvunu ele alırsak alalım belirli bir nizam ve düzen içerisinde olduğunu görüyoruz bu konunun detaylarına girmeden bugün sadece ellerimiz üzerinde konuşmaya ya da fikirlerimi beyan etmeye çalışacağım.


Eller vücudun en önemli parçalarından biridir. El üzerinde bulunan parmaklar adeta bir medeniyet harikası hatta, baş parmak için eğer başparmak olmasaydı bu günkü medeniyet oluşmayacaktı yani medeniyeti bir başparmağa borçluyuz. Ayrıca başparmak uçlarında bulunan parmak izleri başlı başına bir mucizedir. Her insanda farklı şekillerde karşımıza çıkması çok ilginçtir. Elimizi incelemeye başlıyoruz avuç içimiz de mucizelerle doludur. Avuç içerisinden de parmak izi benzeri izler alınmakta suç ve suçluların bulunmasında adalete büyük yararlar sağlamaktadır. Ben ise başka bir açıdan avuç içini değerlendirmek istiyorum avuç içerisindeki çizgiler hep dikkatimi çekmiştir. Bu çizgiler bana acaba ne anlatmak istiyor demişimdir. Bu konu ile ilgili ufak çaplı yaptığım araştırmada ilginç bulgulara rastladım.www.risaleajans.com isimli internet sitesinde “50 yıl önce bilim adamları genetik bir hastalık olan Down Sendromu (mongolizm) ile avuç içindeki dört parmak çizgisi denilen bir çizgi arasında münasebet keşfettiler. Avuç içinde her zamanki enine iki çizgi yerine Down Sendromlu çocuklarda avuç içini enine kesen sadece bir tane çizgi bulunuyordu. Bunu takip eden yıllarda tıp uzmanları el ve ayaklardaki daha çok kavis, çizgi ve yaylar ile Down Sendromu ve diğer bazı hastalıklar arasında bağlantı kurmayı başardılar”. Şeklinde devam eden yazıyı okumak bana bu konuda bir yazı yazma ihtiyacını doğurdu. El ayası içerisindeki çizgilerin farklı kısımlardan oluştuğunu kimi çizginin hayat çizgisi kimi çizginin kader çizgisi olduğunu öğrendim. Bu benim için ilginç bir sonuçtu. Bilemiyorum insan vücudunda daha nice mucizeler daha nice işaretler vardır. Bakmak ve görmek arasındaki çizgi gibi Rabbimden niyazım o dur ki bizi bakanlardan değil görenlerden eylesin nimetlere karşı şükredenlerden eylesin….05.08.2012 Üsküdar

01 Ağustos 2012

Aaa Konser Nerde!



        
            Ramazan dolayısıyla birçok ezgi söyleyen sanatçıya belediyeler konserler düzenliyor. Kaç gündür tvde Eşref Ziya Terzi'yi izliyorum ve ne zaman izlesem lise yıllarım ve bir hatıram canlanıyor. Öncelikler Eşref Ziya'nın o eşsiz yorumuyla lise ikinci sınıfta Cemile arkadaşımın sayesinde tanıştım fakat o zamanlar serde sofilik var ben tam bir yönelişle bağlandığım için çok fazla enstürumantel var aynı şarkı gibi diyerek dinlemezdim. (Ah o zamanlar geri gelse.) Ama kampta kalırken Zeliha bulaşık yıkama nöbetlerinde dinleterek sevdirdi. O gün bu gündür kendisini severek dinler ve söylerim. 

Bir gün bu Cemile ve Zelihayla Eşref Ziya Terzi, Ömer Karaoğlu ve bir kaç kişi daha vardı hatırlamıyorum. Biz o zaman dershaneye gidiyoz. Zeliş'le dershaneyi astık, Cemile bize katıldı felan biz Kocatepe'nin orada bulunan kültür merkezine gittik, ama nasıl koşuyoruz kaçırmayalım konseri zor kaçtık dershaneden. Can hıraç geldik kültür merkezinin kapısına kimsecikler yok dedik galiba salona geçildi bi de heyecanlıyız benim ilk konserim olacak Zeliş ve Cemile gezentiler gene onlar önceden de katılmışlar ama ben ilk defa gidecem. Kapıda güvenlik görevlisi merdivene oturmuş soluklanan biz üç saf'a baktı ve 'ne için gelmiştiniz' dedi. Grubun en gevezesi olarak 'Biz konsere geldik geç kaldık girelim biletimiz ...' diye baya uzun bi cümle kurdum. Sonuç görevli abi bileti aldı ve bu konser gelecek hafta hiç mi bakmadınız bilete dedikten sonra yıkılan hayaller. O birşey değil bizim dersane nazi kampı mübarek bir gün gelme tüm sülaleni arar sorarlar' meryem nerde' diye ee gelecek hafta nasıl kaçacaz, kaçamadık. Konser yalan oldu. O gün bu gündür daha ben konsere gidecem. 

             Sonuçta Zeliha bir gün gitmiş konsere ben kamptayım. Telefonla aradı Sultanım adlı parçayı dinlettirdi canlı canlı nasıl ağlamıştım. Kardeş olmak zor şey ya. Bi gün gene evi aradı 'meryem radyoda senin parçan var aç dinle' diye. Hey gidi Zelişim ne çok anımız var özlettin kendini ya. Tabi sen artık koskoca devletimin uzmanı oldun neyse bende ev hanımı uzmanıyım :). Şaka bi yana iyi ki varsınız. Rabbim cennette buluştursun. Amin.