24 Aralık 2012

Yılbaşında Safları Sık Tutalım LÜTFENNN





         Bir yılbaşı furyasıdır alıp yürüdü. Ne oluyoruz nerdeyiz kim bu sakallı kırmızı kıyafetli  ho ho diye göbeğini tutan adam. Biz Türkmüyüz. Evet deyişinizi duyar gibiyim. Eee söyle bakalım hoş bir Türklük davası tutanlar yada Kemalistler Osmanlıyı kabul etmeler tamam Göktürklerin tarihine bakalım var mı bizim kültürümüzde bir noel kültürü yok. Ee bu yapılan iş ne. Nedir bizim Şükran günü niyetiyle hindi pişirmemiz. Yeni yıla kızmızılarla girince uğur getirmesi felan. Şükran Günü’nün ne olduğunu aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.


Şimdi biz ne Kanadalıyız ne Amerikan. Ki uğur inancı  çok tanrılı pagan dinlerinden kalma bir inanç. Nazar boncuğu Şamanist bir inaç. Bakın aslında biz Müslüman olduğumuzu idea etmekteyiz fakat inancımızı sorgulasak yok uğur getiren kırmızı, uğurlu sayı, uğurlu yüzük, uğurlu kalem vb. bir çok şeyi sıralayabiliriz. Yani bunun altından şu çıkar uğurlu çünkü benim istediklerim oluyor bu objeyi yanımda taşırsam. Puta tapıyorum çünkü o benim tanrım ve yardımcım. Abarttığımı düşünebilirsiniz fakat bu uğur adledilen şeyler aynen putlar gibi hiçbir kudreti olmayan nesneler. Ya bu şeyin kendine hayrı yokken sana nasıl uğur getirebilir. İşlerini yoluna sokabilir. Bu yılbaşı olgusunun sadece küçük bir bölümüydü burda anlattığım. Şimdi gelelim çam ağaçlarına. Hiristiyanların inancına göre Hz. İsa mesih  gökten indiğinde çamın üstüne inecekmiş. Ya Müslüman geçinen kardeşim sen ki, Rabbinin her gün çağrısına kulak asmaz seni Yaradana karşı gelirsin. Ezandan rahatsız olup sabah ezanının sesi kızılması için şikayet etmedik yer bırakmazsın. Sen kendince bu kadar çağdaşsın. Dine karşı gelmek modernizim çağdaşlık ya eee  bu çamın senin evinde ne işi var.  

Üstad Necip Fazıl’ın dile getirdiği gibi.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.


1 Ocak tam bu mısraları anlatır. Mekke’nin fethidir. Bu gün öyle bir gündür ki evinden yuvasından yurdundan edilen Nebiler Nebisi (s.a.v.) Mekke’ye ayak basacaktır. Tekrar kovulduğu memleketine ve bu fetih kalplere nur olacak bir çok putperes yüzünü Alemlerin Rabbine dönecektir. Birçoğumuz belki bilmez bu günün Mekke’nin fethi olduğunu, birçoğunuz bilmez bu gün yapılan günahların zülmeti yüzünden evliyaların sabahlara kadar afları mağfiret olunmaları için dua ettiğini. Birçoğunuz bilmez gece yarısında Kuran okuyarak yağan zülmeti dağıtmaya çalışan müminlerin olduğunu.


Bu 1 Ocak öyle bir tarihtir ki, kişinin tarafını açık ve aleni belli ettiği bir tarihtir. Karınca misali Ey karınca İbrahim’in atıldığı ateşi senin bir damlacık suyun söndürür mü sanırsın. Bilirim söndürmez ama safımız belli olsun. İşte bir Ocak günü lütfen safları sık tutalım.

21 Aralık 2012

ANGARA BEBESİ OLMAK



Ben doğma büyüme bir Ankaralı olarak Ankaralı olmanın nasıl bir şey olduğunu kendi yaşanmışlıklarımla dile getirmek istedim. Her insan memleketini sever. Tabi benim baba tarafım Güdül’ü ve ben bundan pek haz etmiyorum neden diyeceksiniz nedeni şu ki neymiş efendim Güdüllüyle yılanı bir çuvala koymuşlar yılan beni kurtarın demişmiş. Bak sen. Evet  soruyorum şimdiye kadar hanginizi soktum yılan gibide bu tabir kullanılıyor. Tamam kabul etmek lazım Güdüllüler çok uyanık geçinen insanlar olabilir Ulus meydanında 1 liraya aldığınız 12 tane pili size bu gavur malı çok iyi marka o yüzden 10 lira diye Güdül merkezde sizi kandırmaya da çalışabilir ama bir Güdüllü bir Güdüllüyü ki benim babamı asla kandıramaz. Misal Güdül erkekleri çok inattır ve buna Güdül inadı denir. Şimdi beni tanıyanlar diyecek ki babana çekmişsin evet ve çok kindarlardır. Bide paragözler babam bu kısma çekmemiş paragöz olsaydı belki şu an başka şartlarda hayatını ikame ettirirdi. Neyse baba tarafı böyle anne tarafıma gelince Kızılcahamam. Annemin tarafına hacı hoca takımı çok bulunur ama maalesef bu hacı hocalar Yeşilçam filimlerin de ki hoca takımı ayağından hani gelip mevlüt okuduktan sonra cebini gösteren takım. Yeşilçam filimleri de zaten hacı ve hocaların hepsi böyle imajını vurgulamak ve insanların dinlerinden soğumasını sağlamak amacıyla bilinçli yapılan bir durum olsa da o konuyu başka sefer işleyelim.  Eşim Gölbaşılı sonuç her yerden ANGARALIYIK.

Ankara’yı birçok insan sevmez, Ankara’nın havası gibi yüzü de soğuktur. Çok ciddi bir cehresi vardır. Belki de Başkent oluşu, memur şehri oluşundandır. Mesela Osmanlıdan kalma camileri yoktur. Belki de vardır ama yıktırılmış yada yıkılmaya terk edilmiştir. Bu konuda bilgim yok benim bi bildiğim Hacı Bayram Cami vardır ki ruhunuzun teneffüs ettiğini hissettiğiniz tek yer belki de orasıdır. Kokusu misk-i amberdir. Şükür restore edildi de biraz daha ilgi arttı. Yapay gölleriyle meşhurdur. E deniz vardı da biz mi yüzmedik. Denizi olmayan memlekette yüzmeyi bilmemek normal. Bi Güdül çayı maceram var ama anlatmayayım. Tek hatırladığım babamın onca uğraştan sonra tek bir tane balık yakaladığı ve onu da benim yediğim. O zaman ilkokuldaydım galiba. Görüp göreceğimiz buydu Güdül’dan nasibimiz bu kadarmış.


Harikalarla dolu bir diyarımız var ki evimiz on dakika uzaklıkta olmasına rağmen açıldıktan nice sonra gittim ya benim gençliğim biraz daha farklı yerlerde geçtiği için şükür cennet bahçelerimiz çoktu oralara takılıyorduk. (Cennet bahçeleri Allah'ın anıldığı yerler.) Olsun genede üniversite bunalımında çok turlamışızdır Tülinimle.



Şimdi bide bebe kültürümüz var. Ben ilk defa Ankara’dan çıktım. Anadolu’nun masum kızı Trakya’ya okumaya gider… Ve hikaye burada başlar. Benimle dalga geçtiler. Neymiş ben erkeklere bebe diyormuşum. Allah Allah ne diyecektim. Çocuklara da bebe diyormuşum.  E ne var ki bunda tabi Ankara dışında bi yere gitmediğimiz için şimdiye kadar kimse farketmemişti. Çünkü herkes Angaralıydı. Bebe kelimesini bu kadar çok kullandığımı orada anladım. Neymiş e harfi ve n harfi yanyana gelince uzatıyormuş Anadolu insanı. Ben kahvereeengi diyormuşum. Duru kulağını çınlatıyorum. Oda arkadaşım Duru çok gülerdi ben konuşunca. Neyse bebe demekten vazgeçmedim bu benim kültürüm sonuçta. Bide oyun havası kültürü. Babam bana ilk defa telefon aldı 1100 hiç unutmam KVK’dan çıktık. Meryem ona  misket yüklesene dedi. Ya baba telefon benim misketi ne yapayım. Neymiş telefonum misket çalacakmış . Düşünsenize derste açık unuttuğumu.



Oy farfara farfara
Ateş de düşmüş şalvara
Ağzım dilim kurudu
Kız sana yalvara yalvara…..Haydaa

Ya benim imajı bi düşünsene Maltepe Dershanesi’nde rehber öğrencilik yapıyoruz güya benim tel nasıl çalıyor. Bide maalesef ki bizim oyun havalarımızın hepsi müstehcen. Tabi  bunu bilmiyordum. Sonradan öğrendim. Eşim sağolsun sürekli seymen fm dinlettiği için oyun havası dinleyen Ankara kızı moduna girdim. Hayatımda hiç bu kadar çok dinlememiş  ve söylememiştim. İşte gerçek şu çünkü hiçbir bayan erkeği değiştiremez, ama erkek değiştirir, kültürünü empoze eder, belki kadında erkeği sindirir. Neyse oğlum bile kapı gıcırtısına oynar oldu. Geçen gün ufo ufo diye şarkı söyleyip saz bile çalıyordu gerisiniz siz düşünün.

Herşeye rağmen Ankara candır. İstanbul gibi kalabalık değildir. Şaşası yoktur ama içinde öyle güzel insanlar vardır ki orayı güzel yapar. Kim ne derse desin memleket ayrı kokar.

19 Aralık 2012

Göremediğim Gerçek Mesajlar

Bu ara bir blogun müptelası oldum. Herkesin artık rahatlıkla tartışa bildiği, birçok konuyu belgeler ışığında kendine özgü bir tarz da anlatan bu kardeşimin ağzı bozuk olsa da değindiği şeyler çok güzel. Ömer Çelakıl’ın aklımızı çeldiği illuminati, Kabe’ye inen melek, Atatürk öldü mü yoksa öldürüldü mü, masonmuydu, sebatyistmiydi, 11 Eylül saldırılarının deşifresi gibi bir çok konu. Ben onun bloğundan kopyala yapıştır yapmayacağım çünkü prensiplerime ters blogu sayfa sonunda yazacağım benim değinmek istediğim farklı şeyler.

Neyse ergen bunalımıyla yazılmamış olan bu bloğu okumadan öncede you tube aracılığıyla ve de Mustafa Armağan’ın çıkarmış olduğu Derin Tarih adlı dergiyle de pekiştirdiğim bilgiler ışığında tv ye daha farklı bakar oldum. Reklamcılık dersi görmüş olan biri olarak hangi simgeler ne için kullanılırında biraz farkında olduğum için zaten bi çok reklamda anlatılmak istenenin arkasını az çok görebildiğime inanıyorum. Şimdi ise tek bir cümleyle neler empoze edilmek isteniyor onları farketmeye başladım. Bunları paylaşmak istiyorum.  Capyy mevye sularının tabiat anaya teşekkürü facebookta bariz olarak deşifre edildi ki üzerinde çok durmayacağım. Onun haricinde dün bir fondoten markasının sloganı dikkatimi çekti. SONSUZ OL.  Bu ara çok İşler Güçler dizisiyle haşır ve neşir olduğumuzdan ötürü” Bu ney lan” diyorum v bir örnek daha sergilemiş oluyorum tv’nin üzerimizdeki etkisine. Ben fondoten kullanacağım sonsuz olacağım sanki bana abı hayat. Çok basit gelebilir fakat bu benim yorumum; Biz Müslümanlar ahiret inancına sahibiz. Sahip olmalıyız yoksa dinimizin bir temelini yerine getirmediğimiz için temel çürük olduğu için çöker. Sonuzluk kavramı sadece cennet ve cehennem hayatı için geçerlidir. Ve o gün geldiğinde İsrafil Sur’a üfler ölüm koç süretinde getirilir ve ölüm öldürülür. Bundan sonra ölüm yoktur. Eee peki ben bu kremi sürünce neden sonsuz oluyorum amaç ahiret hayatına inancın kaldırılması. Şu çok konuşulan gizli cemiyetin amacı da bu ölseler de hiç yaşlanmayacak ve başka bir alemde yaşayacaklar. Neymiş efendim 21 Aralık kıyamet kopacak diye insanlar çok korkuyormuş. Benim lisede bir arkadaşım vardı hiç unutmam Edebiyat dersinde bir alevi arkadaşımız hocaya öbür dünyaya geçişin olup olmayacağını sordu amaç zevzeklikti ama benim arkadaş lafı yapıştırdı ben hemen söyleyim mezarlıklar birer kapıdır öbür aleme. J Hiç böyle düşünmemiştim. Ve ben ölünce kıyamet kopmuş demektir. Büyük kıyamet aslında benim için küçük kıyamettir ben öldüysem eğer.

Sonra Çif reklamı bu reklamda deniliyor ki fayans ve yüzeyleri daha az çizer daha az tortu bırakır haydaa neden hiç bırakmaz denilmiyor. Neden çünkü içinde mermer tozu bulunuyor. Mermer tozunun yanında amonyak  ki onun zararlarını da ayrıntılı olarak vereceğim linkten bakabilirsiniz.

                        http://www.tekkim.com.tr/lib_g_sertifika/103.PDF



En para nokta com reklamı neymiş efendim herkes faiz denizinde yüzüyormuş. Evet, bu ne demek oluyor faiz günahında yüzüyor faizler size deniz olarak %90 ı Müslüman olan bir ülke diyeceğim belki de normal hayatta kullanılan büyük yalanlardan biride bu Müslüman ülkede kimsede yaw bizim dinimizde faiz haramdır bu kadarda gözümüze sokmayın günahtır yapmayın etmeyin demiyor. Diyeceksiniz ki ya saçmalama şimdiye kadar hep faiz reklamlarını ilk defa mı gördün yok ilk defa görmedim ama bu kadarda herkes faiz denizinde yüzüyor o bak ne güzel herkes yapıyor sende yap tarzında bu kadar göze batan ve bu kadar açık vurgulanan bir reklam hissetmemiştim. Demek isteniliyor ki Ey Müslüman bak herkes faiz denizinde yüzüyor sende gel atla ne olacak bu devir böyle zaman sana uymuyor sen zamana uy atla altınların içine yüz çıbıldak çıbıldak.


 
Birde şu pepe ve laura’nın yıldızı adlı çizgi filimler de gözüme batan şey, Laura zaten İsrail bayrağı desenli bir pijamalar karşımıza çıkıyor ve ne isteyecekse yardımı o kurtardım dediği yıldızdan istiyor yani Haşa Allah’ın yerine bir yıldız konuluyor. Bu örnek Şeker Portakalı adlı çok ünlü romanda da var ki bende okumuştum ilkokulda etkilenmiştim. Çocuk her şeyi ağaca anlatıyor ondan istiyor isteyeceklerini yani insanlar tapınmak fıtratıyla doğdukları için illa tapınılacak bir meta ararlar bazıları ineğe bazıları timsaha bazıları paraya bazıları şeytana tapar illa ki tapar dehistim diyen kişi bile yalnız kaldığında bir ilaha açar duygularını bu ağaç olur yıldız olur oyuncak ayı olur ama mutlak olur. Neyse bu çizgi filimde bu kızın anası opera sanatçısı anladığım kadar siz piyanist şantör olarak da algılayabilirsiniz neyse hep babası bakıyor çocuklara bu baba kahvaltı hazırlıyor, alışveriş bulaşık ee ana nerde işte bizim bildiğimiz baba çalışır ana çocuk bakar, tamam annede çalışacaksa baba evde oturup çalışmamazlık yapmaz yani deniyor ki kadınlar iş hayatında yer alsın erkeğin çocuk bakması ev işi yapması yadırganmasın tamam yadırgamayız bizim peygamberimizde (s.a.v) eşlerine yardım ediyormuş ama eve ekmek getirmekle zorunlu tutulan erkektir. Bu Pepe’de de geçerli hem anne hem baba çalışıyor nine ve dede bakıyor tamam haksız değil bende çalıştım bizim de yavrumuza 6 ay baktılar ama bu tamamiyle yansıtılmalı mı bilmiyorum. Anneler de çalışma hayatına özendirilmeli mi ev hanımımıyım diyince karşınızdakine hımm denilmemeli. Ev hanımlığı hem çok zor hem de çok kutsal bir meslek kim ne derse desin. Tamam okumalı kendini geliştirmeli doktorda olsa profesörde olsa her kadın bir anne ve bir ev hanımıdır ve işte biz çalışan kadınlar iş hayatındaki üstünlüğümüzü ev hayatında da yürütmeye çalıştığımız için belki de boşanmalar bu kadar çoğaldı. Evine giden her kadın artık doktor yada müdür değil sadece anne ve eşinin hanımı olarak girmelidir. Bu benim kanaatim ister size uysun ister uymasın.
Sonuç şu ki daha bunun gibi nicesi şu an aklıma gelenler bunlar yine gözlemlerimi nacizene paylaşacağım.

Not: Bu blogu baştan sona okumanız yararınızadır.

http://michaelsikkofield.blogspot.com/

Bu Kapı Hangi Kapı


Uzun zamandır yazmamıştım, özledim yazmayı. Yazmak benim haddime değil ama her insanın boşluğa da olsa söylemek istedikleri, paylaşmak istedikleri vardır sanıyorum ya da ben hep öyle oldum. Mesela anlaşılamadığım zamanlarda hep sesimi yükselterek konuştum yeri geldi kavga ettiğimi sandılar ama öyle değil bu huyum annemden geliyor. 


Hayatım da bana göre öyle olaylar oldu ki benim bile hayretle baktığım. Güya kendi elimdeyse hayatım, seçimlerimi ben yapabiliyorsam benim dışımda gerçekleşen olaylara ne demeliydim. Samimi olarak niyet ettiğim istediğim şeylerin belki de daha dua olarak dilime dökülmeyen şeylerin gerçekleşmesine ne demeliydim. Tabiat ana yürü ya kulum mu dedi. Acaba. Olmayan tabiat ana bana ne verebilir ki. Fark ediyorum da hiç yalnız bırakılmıyorum. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi bilemedim. Acaba yalnız kalınca doğru yolda sebat edip yürüyemeyenlerden mi olacağım o yüzden mi yalnız bırakılmıyorum. Ya da yalnız bırakılmıyorum çünkü…



Hesap ettim dile kolay on yıldır bu kapıdayım. Şimdi düşünelim bir insan on yıl boyunca neler yapabilir. Doğan bir evlat on yaşına gelir. On yıl çalışan bir insan emekli olmak için gereke yaş haddinin üçte birini doldurur. Üniversiteyi dört yıl okuyan bir öğrenci üniversiteden sonra hemen iş bulursa evlenmiş ve hatta çocuk sahibi bile olur. Peki bu kapıda on yılda gelinin nokta. Taptuk Emre’nin yanında kaç yıl kaldı ki Yunus. On yıl olmasa gerek. Bu kapı büyük kapı ama bu kapıdan herkes çıkınının boyutu kadar nimetle şereflendiriliyor. Sanıyorum benim çıkının altı delik, delik olsa gene iyi tümden çıkının altı yırtık olsa gerek. Olsun aç da olsa bekleriz hesabına girmeye başladım. Gidecek kapı yok, yol yok. Günahımızı affettireceğimiz başka ilah yok. Acizliğimizi bilmeyi nasip et Rabbim.