Bu sözü
duymayan bir gencimizin olmadığını sanıyorum. Güngörmüş geçirmiş büyüklerimiz
nerde, ne zaman, gençlerimizin sorumluluk almadan nerde akşam orda sabah
hallerini görünce söyledikleri çok madinar bir sözdür “hey gidi gençlik hey!”
nereye gidiyorsunuz. Evet, düşünmek lazım nereye gidiyoruz. Zaman sana
uymuyorsa sen zamana uyacaksın, mantığıyla dayatılan içi boş felsefenin
ceremesini çektiğimiz şu günlerde batı kültürleri yönünü şarka dönmüşken batıya
ayak uydurmaya, onların kültürleriyle evlatlarımızı yetiştirmeye ne zaman son
vereceğiz. Öyle ki on sekiz yaşına gelen çocuğunu ben sana bakmak
mecburiyetinde değilim diyerek evden kovan batılı ebeveyn yaptığı yanlışı
anlamış ve artık çocuğumuza sahip çıkalım diyerek doğu öğretilerini
benimsemişken biz, evlatlarımızı kendi ayakları üstüne bassın, gençliğini
yaşasın, genç adam istediğini yapsın, diyerek küçük yaşta aileden ayrılıp
arkadaşlarıyla yaşamasına izin verdik. Bununla da kalmayıp biz çok zorluk
çektik küçük yaşta çalışmaya başladık aman bizim çektiklerimizi evladımız
çekmesin diyerek yeri geldi içinde emekli maaşımızın olduğu kartı evladımızın
eline teslim ettik. Sandık ki böyle yaparsak ebeveyn olma görevimizi yerine
getirdik. Asla! Ne çocuğumuz mutlu oldu ne de bizi mutlu etti. Hiçbir şeyin
zorluğunu yaşamadan elde eden neslimizin nefsi azdıkça azdı ve mutsuz, hayattan
tat almayan, hiçbir ideali, hedefi olmayan içi boş bir gençlik türedi. Suçlusu
gençlik mi yoksa biz ebeveynler mi bilemedim.
Gençliğimizin
sorunları öyle ki özgür olma heves ve hevesatıyla bitmiyor. Medeniyet denilen
tek dişi kalmış canavar onlara, teknolojiyi sunuyor. Teknolojiyi sunmakla kalsa
iyi. Basılı ve görsel medyada sunduğu reklamlarla cehennemi cennet göstermekte,
haramı helal kılmakta, kendini nefsin isteklerinden uzak tutmaya çalışan kutlu
neslimizi yobaz olarak yaftalamaktadır. Teknolojinin marifetleri,içi
boşaltılmış aşklar, teknolojiyi olumsuzluklara kullanan medya patronları,
dünyanın neresinde olursanız olun bir tıkla bilgi yanınızda diyerek satılan
telefonlar ve benzeri birçok safsafta sonunda gelinen nokta. Anne babasının
kandilini, bayramını mesajla kutlayan yeni nesil. Gerçek bir dostluğu
yaşayamamış binlerce genç. “Yahu senin hiç mi arkadaşın yok gez dolaş evladım
bilgisayara yapıştın” diyen annesine “anne benim 1 milyon arkadaşım var
facebookta” diyerek caka satan bir evlat. Halbuki dostluklar böyle basite
alınacak bir olgu değildir. Çağımızın hastalığı depresyon diyor uzmanlar, tabi
ki depresyon olur çünkü insanımız sıkıldığında dertleşecek, omzunda ağlayacak
bir dosta muhtaç. Sevindiğinde mutluluğunu paylaşmak facebook ya da twitterda
“mutluyum” yazıp kaç kişi beğenecek diye sürekli anasayfayı yenilemek olmamalı.
Mutluluğumuz, sosyal medyada paylaştığımız videonun kaç kişi tarafından beğenildiğine
bakıp beğenme sayısıyla doğru orantılıda da olmamalı.
Herkesin yere göğe sığdıramadığı teknoloji,
insanımızı kendine bir sigara tiryakisi gibi bağımlı kılmakta. Bu bağımlılık
öyle bir şey ki sigarayı bırakmanın daha kolay olduğu kanısındayım. ABD'de
yapılan araştırmada; Her üç boşanmanın birinde boşanma nedeni olarak internet
bağımlılığı gösterilmekte. İnternet kullanıcılarının % 29'u ile % 50'sinin
internet bağımlısı oldukları ortaya çıkarmış. Ülkemizde ki boşanma oranlarına
bakılırsa bizimde batıdan aşağı kalır yanımız yok gibi.
Peki ne
yapmalıyız. Teknoloji tamamiyle zararlıdır diye evimize tv, internet ya da
telefon sokmama gibi bir durumumuz yok. Ama kontrollü bir teknoloji
kullanılmalı. Çocuğumuz saatlerce internette ne yapıyor bakılmalı, anne baba
evladıyla ilgilenmeli ki çocuk sevgi ve ilgiyi başka yerlerde aramamalı.
Herhangi bir sıkıntısı olduğunda kendi yaşıtında tecrübesiz birinin verdiği
akılla iş yapmak yerine bu konuyu babama sormalıyım o akıl vermeli demeli.
Bizim kültürümüzün belki de en kötü öğretilerinden biri çocuklar öyle ulu orta
yerde sevilmez, büyüklerin yanında öpülmez. Hanımına bir bey asla adıyla
başkalarının yanında hitap etmez, O, şu, öteki gibi zamirler kullanarak
seslenir. Öncelikle biz müslümansak öğretilerimiz İslam üzerine olmalı nerde
görülmüş peygamberimizin(s.a.v) çocukları öpmediği, hanımlarına öteki, beriki
diye hitap ettiği. Tam tersi gözümün nuru diye hitap ettiğini siyerden
okuyabiliriz. Sonuç şu ki, önce anne baba olmayı hak edeceğiz, hakkını
vereceğiz. Sonrasında evladımızın girdiği çevre, arkadaşları, arkadaşlarının
aileleri ve onlara değer vereceğiz, konuşmasına fırsat vereceğiz. Eğer sürekli
susturulursa bir çocuk, kendini rahat hissettiği kendine değer verilen ve
konuşmasını fırsat verilen ortamları tercih eder. Ki sosyal medya herkese
istediğini söyleme hakkı tanıyor ve insanları böylelikle cezbediyor. İyi bir
anne baba olmak iyi bir evlat olmak o Kutlu Nebi’nin öğretilerine ayak
uydurmaktan geçiyor. O’na (s.av.) tabi olmak, onun yolunda gitmek duasıyla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder