“ Çok uzun bir destan bu! Her
destanın başı sonu vardır. Lakin bu öyle bir destan ki ne başı ne sonu belli.
Hala devam ediyor. Kıyametle de bitmeyecek!
Mazide yaşayıp unutulmuşlar,
halen yaşayıp bilinmeyenler, atide yaşayacak olup hafızalardan silinecekler hep
bu destanda yer alacak.
Düşünüyorumda kimler yok ki!..
Ashabı düşünüyorum. Vahşi
bedeviler iken, uhudiyette ve fazilette zirveyi tutan, yirmi üç senede süper
güç haline gelen ASHABI…
HZ. EBU BEKİR’i düşünüyorum…
İhtiyaç hasıl olup himmete
müracaat edildiğinde; bütün varını yoğunu Allah yolunda sarfedip, Aallah Resulü’nün
“ evine ne bıraktır ya Ebu Bekir ?” sualine Allah ve Rasulu’nün sevgisinden başka
hiçbir şey Ya Rasulullah” diye cevap veren Ebubekir (R.A)’i…
HZ. ÖMER’i düşünüyorum…
İhtiyar bir papazı görüp ağlamaya
başlayan Halife Ömer’i. “ Neden ağlıyorsun?” diye sorduklarında “Yazık, çok
yazık şu yaşına gelmiş, saçı sakalı ağarmış, hala iman nasip olmamış; buna
yürek nasıl dayanır?” diyen Hz. Ömer(R.A)’i…
HUBEYB’i düşünüyorum…
Esir edilen, hıristiyan olması
için işkence edilen, alim diye vasıflandırılan papazların din telkinine, İslam’a
tebliğle karşılık veren, darağacında dahi İslam’ı anlatan Hubeyb’i. Şahadet
getirirken Rasulullah’a son selamını yollayan, binlerce kilometreler
ilerisinden nebiler nebisinin, bir mecliste sohbet ederken susup selamına
mukabele ettiği Hubeyb(R.A)’i…
MUSAB BİN UMEYR’i düşünüyorum…
Mekke’nin en yakışıklı, en zengin
delikanlılarından iken, İslam’la müşerref olduğu andan sonra yaşadığı hayatı… Şehid
olup nurdan naşı yerde uzandığında başından ayak ucuna kaar üzerine kaplayacak
örtü bulunamayan Musab(R.A)’ı…
VE YERYÜZÜNÜN KAHRAMANLARINI
düşünüyorum…
Güpegündüz elinde fener “ insan
arıyorum” diye yollarda ümitsiz, şaşkın, bedbin, garip gezinen bugünün
insanlarına sesleniyorum:
Aradığınız fazileti sadece tarih
sayfalarında zannetmeyin! Siz yeter ki arayın… Eğer fazilete, ahlaka, halife
makamındaki insana meftun iseniz; onlar sadece toprağın altında değiller!
Çok yakınınızdalar…
Yeter ki siz samimiyetle arayın.
Onlar kollarını açmış; size ulaşmak için, hizmet için fırsat kolluyorlar.
İçlerinde öyleleri varki!..
Sahabilerin hassasiyeti var
gönüllerinde …
Belki içine haram bulaşmıştır
korkusuyla, camideki namazlarında seccadesini yanında götürenler. Gözlerine
yabancı hayal girdi diye, yol parasını kefaret olması için sadeke verip
mektebinden evine yayan dönenler…
Himmette müraccat edildiğinde; “Duydum
ki himmete müraccat etmişsiniz kusura bakmayın, lütfen evimin tapusuyla
anahtarı kabul buyurun” diyen fukara emekliler… Bir başkasından emanet ayakkabı
alıp, bir başka şehirdeki kardeşini ziyarete gidenler…
Ve daha nice nice destanlar,
destani kahramanlıklar…
ATİYİ düşünüyorum…
Her şeyin pek yakında tersine
döneceği, Allah (c.c)’ın nizamının yeryüzünü tekrar huzura ve saadete gark
edeceği atiyi düşünüyorum…
Aynı destan bütün ihtişamıyla o
vakitte sürecek!
Asırların hasretle beklediği HZ.
MEHDİ ve HZ. İSA(A.S)’ı düşünüyorum…
İnsanlığı aradıklarına tekrar
kavuşturacak olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa (A.S)’ı. Her sabah kalktığımda o günlere
biraz daha yaklaştığımı hissediyor; “ ömrüm varsa bende çok şeylerin
değişeceğini göreceğim” diyorum.
VE DUA EDİYORUM:
“Yarabbi!..
Beni de onların ordusunun en basit bir ferdi eylemez misin!..”
O Aldanmamıştı romanından altıntı.
Ömer Faruk Bayezit 1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder